1 Aralık 2008 Pazartesi

bu fotoğraf 52 yıllık

20 kasım 2008
perşembe günü
çarşambayı perşembeye bağlıyan gece
saat gece 4-5 sıraları (sabah kimisine göre)
battaniyenin altında 5-6 saat önce şekerden şişmiş, çocuk felcinden biri sakat olan ayağını süre süre salondan sessizce çıkan 82 yıllık dedem yüzünü duvara dönmüş yan yatıyor. doktorların büyüme teşhisi koyduğu kalbinin üstüne. 82 yıldır atan kalp aniden duruyor. ufak bi acı, ufak bi kıvranış, ardından son...

saat sabah 10-11 sıraları (öğlen kimisine göre)
battaniyenin altında 5-6 saat sonra karnı şişmiş, elleri katılaşmış, takma dişi ağzından yarım çıkmış, gözleri yarı açık, soğuk teniyle, yüzü duvara dönük, 82 yıllık kalbinin üstüne yatmış dedem. sol kolu sağ omzunda duruyor.

annem ilacını vermek için odasına gitmiş, "baba ilaçlarını bıraktım sehpanın üstüne" diyor, uykusunun hafif olduğunu bildiğinden cevap vermeyince "baba?" diyor bu sefer annem. ben evin en ucundaki karanlık odada uyuyorum. ardından çığlıklar. annem dokunmuş sırtına dedemin. yüzünü görmemiş ama karnının hareketsizliğini görmüş. yeter de artar...

ardından kardeşimin ağlamayla karışık sakinleştirme sesi.

bu seslerle güne başlamak.

duygu yok, kokru yok, titreme, ağlama, şok, sevinç, üzüntü... hiç bi duygu yok.

kontrol etme ihtiyacı neden duydum bilmem ama annem öbür odada çığlıklar atıp kardeşim ağlar halde onu sakinleştirmeye çalışırken annemin "deden öldü can" demesine rağmen odasına yavaşca gidip yüzüne baktım. morarmış bi yüz, soğumuş, tepkisiz. uyuyor gibi değil bayılmış gibi hiç değil. ölü gibi. evet ölü gibi.

eve ve anneme en yakın dayımı arattırır annem. bi insana babasının öldüğünü ikinci kere söyliyişim olucak bu. ilki 8 yaşındaydı, ablama babam başından vuruldu demiştim. o yüzden ne diyeceğimi bilemedim dayıma. "baban öldü" - "dedem öldü" -"dedem gitti" yok hiç biri olmuyo. hiç biri bi insana babasının kaybettiği gerçeğini yumuşatmıyor. hiç biri teselli eder özelliğe sahip değil. ben daha "dayı.." derken annem "babam öldü" diye çığlık atmasa ne derdim bilmiyorum hala. yüzüme kapanan bi telefon. ardından kapı zili. odaya koşan dayım...

hala duygu yok.... sadece içim titredi.

dayımı sakinleştiririm sarılarak, kendine gelir. odadan çıkarırım herkesi. daha kimse gelmemiş. ardından dayımın doktor arkadaşı. kalp teşhisi koyar. yanına çağırır beni. ölüm raporu hazırlancaktır dedemin. o sırada aranan diğer akrabalara dedemin öldüğünü söylerken dayımın ses tonu aklıma gelir hastaneye doğru giderken.

hala duygu yok... sadece soğuk var.

ölüm raporu 5 dakikada çıkarılır. 5 dakika...

eve gelirim. hala aynı şekilde yatıyor dedem. dayım düzeltelim der. kendine gelmiş birazda olsa dayım. 5 dakika... düzeltiriz dedemi. ilk kez bir ölüye dokundum. ilkkez soğuğu ellerimde hissettim. ilkkez katılaşmış vücudu düzeltmeye çalıştım.

duygu yok... gene sadece soğuk var.

elleri 4-5 saat aynı pozisyonda durmaktan öyle kalmış, düzeltmeye çalışsan kırılcak gibi. göbeği hiç olmadığı kadar şiş. sırt üstü yatırıp çenesini bağlamak, ayaklarının baş parmaklarından bağlamak, üstüne beyaz çarşaf örtmek, göbeğine bıçak koymak...

duygu yok... sadece yarısı mor bi surat, bu sefer gözleri ve ağzı kapalı...

ardından dedemin kardeşi, dayılarım, yengeler, halalar, teyze dediklerim, abla dediklerim herkes...

sonunda dedemin kız kardeşi. hala dediğim kadın. dedemin yatağının başında. arnavutça ağıtlar yakıyor. yere çökmüş. küçücük vücudu bi bebek kadar küçük geliyo gözüme. anneme sarılıyor. odadaki herkes ağlamaya başlıyor. odadan çıkıyor ağlamak istemiyenler. bense odaya girmeye çalışıyorum.

duygu var... kardeşini kaybetme durumunu içselleştirmek..

ağlamaya başlıyorum. yaklaşık 2 saattir dedemi beyaz çarşafın altında görmeme rağmen hiç bişey hissetmezken şimdi ağlıyorum. arnavutça anlamasam bile içime işliyor. gözlerimden yaşlar akarken sigara içmem gerek diyorum. banyoya koşuyorum. sigara yakıp banyo kapısının önüne oturuyorum. sigaradan nefes alamıcak kadar hıçkırıyorum bu sefer. aldığım zamansa sakinleşiyorum. aynaya bakıp yüzümü yıkayıp geri dönüyorum. halaya sarılıyorum. sakinleşiyor. bana sarılan herkesin sakinleştiği gibi.

cenaze arabası gelicek. ölüm rapoları, gömülme izinleri, bi sürü yasal prosedür halledilmiş... araba gelmeden dedemin altına battaniye konuluyor kaldırmak için. gene tutuyorum dedemi. kaldırıp altına battaniyeyi koyuyoruz. araba geliyor. günün her saatinde karanlık pasajda koyu kahverengi bir tabut. apartman kapısının önünde hemen. ilkkez tabuta bi insan konulurken görüyorum. cenaze arabasının gidişi, annemin balkondan ağlamasını görür gibi oluyorum cenaze arabasını takip edicek arabalardan birine binerken.

duygu yok.. sıkıntı bile

camiye varınca dedem gasilhane denilen bi yere sokulur. ilkkez duydum bu terimi. ama yıkanacağını biliyorum. ikindi ezanında da namazı kılıncakmış. ikindi 3 gibiymiş onu da öğrenmiş oldum. gasilhaneden dışarı gri, soğuk bi kazanın içinde dedemin pijamalarıyla, taşındığı battaniye çıktı. çöp...
kimse ellemek istemiyor. görev bilinci. sorumluluk? belki. büyümek? o da belki. midenin bulanmıyo olması. asıl sebep bu.

dediğim gibi duygu yok... tiksinti, iğreti, kusma, koku, göz kısma, burun tıkama yok...

alıp çöpe atarım kazan içindekileri. kazanı içeri sokmam gerek. bi kere girmiş bulunduğun ürkütücü ve çıplak yerden gördükten sonra çıkmanın anlamı yok.

yıkanırken dedemi izlemek...

işte en garibi bu.

belki onlarca kez çıplak gördüm, tuvaletini yaparken kapıyı açık unutmasından, evde kimse yok sanıp banyodan sonra odasına kadar çıplak gitmesinden ve buna benzer ve bundan daha komik bi sürü olay sayesinde...

ama mermerin üzerinde burnuna kırmızı sıcak su hortumunun buhar çıkartan suyun girmesini görüpte tepki vermeyişini görmek dedemin uyumadığını farketmemi sağladı. ilkkez o zaman ölü neymiş anladım.

ölümü tanımak...

duygu yok... belki şaşkınlık, belkide keşif...

korku filmlerindeki korkunç kasaplara benziyen adam yıkıyor dedemi. sadece dedemi değil gerçi. ölen bi çok insanı. burnu tamda korku filmi karakterlerine özgü burunlardan. sesi o kadar değil. "sırtını yıkamam gerek, yardım eder misiniz?" diyor bana ve yanımdaki iki akrabama. çıplak ve sıcak bu sefer dedemin teni. sıcak sudan ısınmış. ama ağır ve katı hala. derisi hiç olmadığı kadar gergin. streçle sarılmış gibi. tutup çeviriyoruz. araba yıkar gibi adam süngerle köpükledi sırtını sonra su tuttu. kasık bölgesinde beyaz bi havlu. ellerime ölüm bulaştı gibi geldi. yıkamadım hemen. araba yıkar gibi yıkarken adam dedemde arabadan farksız değildi, ölüm değil su bulaştı çünkü elime. tiksinmemi gerektiren hiç bişey yok...

mermerin yanına tabutu gelmeden önce pamuklar tıkılır deliklere. avuçlarının içine ve ayak parmaklarının arasına. işin komik yanı bütün yıkama boyunca bu anı beklerim. pamuk tıkama.

duygu yok.. saçmalamak belki

tabuta hep beraber kaldırıp koymadan, pamuklar tıkanmadan önce en yakınları yada istiyenler su döker. ilginç bi adet. bende yaparım. sıra var. 10 kişilik. bu kadarı bile dedeme yeterde artar gibi geldi. gerçi öldükten sonra kaç kişi su dökmüş dökmemiş? anlamsız. bense meraktan yada yapmak için yapmış olmaktan su dökerim dedeme. "ayaklarından başlayıp yüzüne doğru" der deneyimli, burnu kemerli yıkayıcı amca. ben hemen yüzüne gelmek isterim. burnuna su kaçtığını tekrar görmek isterim.

ölümü görmek... bunu istemek...

tabutu hazırlanıp omuzlarda taşınarak cami avlusundaki taşa konulur. başında sırayla beklenir. çelenklere bakarım. sigara içmem gerek. camiden dışarı çıkar kuzenle sigara içerim. kuzenin sigarası LM. plastik tadı hakim sigaraya. boğazımda balgam yapar. sonunu içemeden atarım. geri döneriz. soğuk havada yayılan ağzımdaki açlık ve sigaranın kokusu burnuma gelir.

ezan okunur. herkes tabutun önüne doğru toplanır. beklediğimden kalabalık. tanımadığım onlarca insan yanımda. kimsede beni tanımıyor. belkide yoldan geçerken hatır için uğrayan birisiyim onlar için. bilemem. önemide yoktu zaten.

imam bişeyler söyler. uzaktan başka bi imam sesli bağırır bişeyler. allahu ekberler, kafalar sağ sola hep beraber...

duygu yok... titreme bile...

namaz biter. herkes omuzuna almak istiyor tabutu. bunu anlamam. halada anlamadım. bana "sende al" derler. gider alırım. sonra sıkış tıkış, sessiz, konuşmasız bi arabaya binilir. yolda trafik kazası olmuş. iki kamyon arkadan çarpmış. ambulansı görürüm.

duygu yok... acıma bile

mezar kazılmış. ananemle arasında tanımadığım bi aile dostunun mezarı var dedemin kazılmış mezarı arasında. mezarın içinde en küçük dayımla kuzeni var. tabut gelir, mezarın içi hazırlanır. 10 civarı sarı tahtadan gelen ıslak tahta kokusu, hasırın havada uçuşan tüyleri, toprağın kokusu... herkes, herşey yağmurlu havayı hatırlatır. hava aydınlık oysa...

mezara konulur dedem. yan yatırılır. tahtalar dizilip üstüne hasır serilir. dayımla kuzeni çıktığı gibi mezardan küreklerden uçan topraklar mezarı doldurmaya başlar. ıslak toprak toz çıkarmıyor. ama kokusu geliyor. çam ağaçları... kalabalık... uzaktan annemi görürüm. küreği al der gibi bakar. alırım atarım toprak. çoktan kapanmış üstü. elimden biri küreği alır tıpkı benim birinden aldığım gibi. otururum.

saat öğlen 4. (akşam kimine göre)
bitti. eller öpüldü. toprağa sarılan annemle dayım oldu herkes gittikten sonra. eve dönüldü. 24 saat bile değil, 12 saat bile değil 4-5 saatte bitti herşey.

dedemi düşündüğümde aklıma tek gelen şey artık şu yukardaki(normalde oturma odasının duvarında asılı olan) fotoğrafa bakıp hergün "kaç yıllık biliyor musun bu fotoğraf? hesapla bakayım, naci dayın daha 6 aylık orda işte oradan hesapla.." deyişi. başka bişey değil. ona da bakarsam ancak aklıma geliyor. bu kadar çabuk unuttum hayatımda 3 yıldır olan insanı işte.

ölümü düşünürdüm hep, çokta yaşadım aslında. ama bu en yakın temasım oldu ölümle. burna kaçan su, mor bi surat, şişmiş bi karın, yarı açık gözler, katılaşmış eller, ona dokunmak tepki vermeyişini izlemek, kefene sarmak, ağırlığını hissetmek, gömülüşünü görmek, toprak atmak, ağıtlar, kızarık gözler, titreyen ağızlar, sallanan kafalar, vücudlar, arapça dualar, aminler... çok yorucu belki ama bi o kadarda değiştirici.

hiçlik...
boşluk...
sıfır...
bitmek...
ne bi karanlık ne bi his ne bi rüya ne cennet ne cehennem...
hiç bişey bile yok...
yok...

hayat ya çok değerli yada değersiz... bilmiyorum.


0 yorumbik: