28 Aralık 2008 Pazar

Bir Öykü Denemesi Denemesi


uzun, karanlık, iki tarafı uçsuz bucaksız ovayla kaplı bir yolda yürüyordu. keskin bir soğuk vardı ve üzerinde ince koyu kırmızı kapşonlu ceketinden başka hiç bir şey yoktu. altı tamamiyle çıplaktı. soğuğu bütün vücudunda hissetti o an. ay yolun sağ tarafındaki ovanın üzerinden yükselmiş, havada asılı bir şekilde duruyordu. derken önünde bir ışık gördü. ışık arkasından geliyor olsa gerek, gölgesi oluşuyordu yavaş yavaş önünde...


bakamadı arkasına. yaşlı bir kadının bacağındaki selülitleri anımsatan aslaftın üzerindeki taşlar ayağına daha sık batmaya başladı. adımları hızlanmıştı. ışık daha da belirginleşmeye başladığında artık son gücüyle koşuyordu. arkasından gelenin bir araba olduğunu tam anlamışken durup kafasını çevirdi. ışık gözlerini almıştı...

uyandı.
titriyordu. üstündeki yorgan göğüslerinin izahsına çekilmişti. gövdesinin altı üşümüştü. yorganı düzeltti. gördüğü rüyanın etksinden çıkmasını engelliyordu bacaklarındaki soğuk. aklına yarı çıplak vücudu ve ışık geliyordu. gözlerini kısarak esnedi. esnerken burnu büzüştü, küçük bir domuz yavrusuna benzedi. çocukken gördüğü terbiyeden olsa gerek, evde tek başına olmasına rağmen esnerken ağzını kapadı. yorganın içinden çıkmak istemiyordu. havadaki gri tonlar, sabahın sessizliğ ve yatağın sıcağı günlerden pazar olduğunu anımsatıyordu ona. oldum olası nefret ederlerdi pazarlardan. yanlız geçirilen bütün bir günden. uzun geceden ve gelmek bilmeyen uykulardan...

kalktı. yatağının karşısındaki, kırmızı aşhaptan, üstü makyaj malzemeleri dolu komidinin üzerindeki aynadan, uyurken tokası düşüp bozulan saç örgülerine nefretle baktı. bugün saçları azda olsa dalgalı olsun istiyordu ama şimdi aynaya baktığında dağılmış bir kıl yumağından başka bir şey görememişti. annesi aklına geldi. onla birlikte yattıklarındaki gecelerin-toplasan bir elin parmak sayısını geçmezdi- sabahında annesinin uyanıp, yataktan hiç zorlanmadan çıkıp, tuvalete gidişini, geri gelişini, üstüne kalın birşeyler alıp mutfağa gidişini hatırladı. bütün bunları yaparken annesinin saçları hep dağınıktı aynadaki yansıması gibi...

hala yataktaydı. bağdaş kurmuştu. yorgan ayaklarının üzerindeydi, üşüyen bacakları değil gövdesiydi şimdi. sağ eliyle kuş tüyü yorganın sol köşesini tutup, üzerinden bir hamleyle kaldırdı... ayaklarını yatağın kenarına doğru sürükleyip yatakta oturur poziyona geldi. gözlerini ovduktan sonra ayağa kalktı. terliklerini giyip pencereye doğru yöneldi. içerisi kendi ağız kokusuyla dolup taşmıştı, dişlerinin arasındaki şeyleri diliyle temizlerken, bir yandanda eliyle ağzının kenarındaki kurumuş salyaları dağıtıyordu. perdeyi, ardından penceri açtı...

aynı soğuğu tekrar hissetti. dışarıdan gelen toprak kokusu ve yerlerdeki su birikintileri gece yağmur yağdının göstergesiydi. sokağa baktı. sokağın karşısındaki kaldırımdan yürüyen siyah ceketli adamı izledi. muhtemelen otuzlu yaşlarındadır diye düşündü. tam o sırada adamın arkasından gelen arabanın lastikleri tamda adamın yanından geçerken su birikintisine girdi. araba sendelerken adamın üstü çoktan çamurlu suyla dolmuştu.

arabanın arkasından elini kaldırıp küfretmeye başladı. bütün vücudu kaskatı kesilmişti soğuktan. yüzünün sol tarafı çamurlu suyla kaplıyken cebinden mendilini çıkardı. önce alnını, sonra gözlerinin etrafını sildi. mendile baktığında yüzüne gelen suyun az biraz çamurlu olduğunu gördüğünde rahatladı. çünkü o sinirle siyah, kadife kabanına gelen suyun çamurlu olup olmadığına dikkat etmemişti. üzerine bakarken araba şöförünü düşünmekten kendini alamadı. kullanılmış mendilini buruşturup atarken, mendilin kanalizasyon mazgallarının arasındaki boşluktan girip düştüğünü düşündü ama mendil bir demirin üzerinde, tıpkı lise yıllarında okul bahçesinin ortasında duran sivilceli, üşüyen kendisi gibi tek başına durdu. nasıl olsa bir rüzgarın etkisiyle yada bir ayak ittirmesiyle mazgalın içine girer diye düşünüp mendili arkasında bıraktı. uzun sokağın ortalarında ilerleyen o lanet arabayı hala görebiliyordu. şöförü muhtemelen kadındır dedi kendi kendine. araba sokağın solundan sağa doğru dönerken içinden bir kere daha küfür etti ve yanında ona başına geldiğini gördüğünü söyleyen bakışlarla bakan adama dönüp; "bu kadınlara ehliyet mehliyet vermesinler kardeşim artık" diye söylendi. arabanın arka kısmına son kez baktı.

kafasını çevirip önüne doğru baktı. yağmur yağmaya başlamıştı. arabanın siliceklerini çalıştırdı. hala üzerine su fışkırttığı o adamı düşünüyordu. sokağın köşesinden dönerkenki yüz ifadesi gözünün önünden gitmiyordu. lanet edercesine küfür ettiği gözlerinden okunuyordu adamın. durup özür dilemeyi aklından geçirmiş olması vicdanını rahatlattı. yapıp yapmamış olması önemli değildi. lakin yetişmesi gereken bir yer olduğu durumunu kendince bir bahane olarak kullandı. yoksa özür dilemeyi isterdi. kendi kendine bunları düşünürken, "kimi kandırıyorum, beceriksiz şöförün biriyim işte, ötesi yok" dedi içinden. gözü dikiz aynasının altındaki dijital saate takıldı. geç kaldığını farkedip gaz pedalına bastı. ayağını hareket ettiğirdiği anda daha dün aceleyle traş bıçağıyla aldığı bacakları kaşındı. sol eliyle direksiyonu tutarken sağ eliyle bacaklarını kilotlu çorabını bir ileri bir geri yaparak kaşımaya başladı. kaşıdıkça kaşıyası geliyordu. dizaltı eteğide iyice yukarılara doğru çekilmişti. selülitsiz bacaklarına baktı. hoşuna gitti bu ayrıntı ama ağda yapmadığına lanet etti. kilotlu çorabından dolayı tırtıklı bacakları O'nun tarafından farkedilmiyecek olması içini biraz rahatlattı, zaten bir yerde oturup yemek yiyeceklerdi. boşverdi. boşverirken kafasında O'nunla ilgili fanteziler canlanmıştı, bacağının kaşıntısı geçmiş, gaza daha hafif basmaya tam başlıyacakken tekrar aynı şeyi yaşadı... araba sendeledi. bir çukura girdi. yanındaki adamın üzerine su sıçrattı.

aynı sokaktalardı hepsi. örgüsü açılan saçlarını, tarayıp, bakkala giden kadın bu sefer siyah ceketli adamın karşısındaydı, adam karşısından gelen arabaları görebilmek için karşı kaldırıma geçmişti, araba süren kadın ise bacaklarını kaşırken farketmeden u dönüşü yapıp geldiği yola doğru tekrar ilerlemeye başlamıştı....
hepsi aynı sokaktalardı....

0 yorumbik: