25 Ekim 2009 Pazar

70 numaralı otobüsteki ter kokusunu sevme ihtimali

bir haftada yirmiden fazla albüm indirip-dinleyen beynimin köşelerinde, birbirinden farklı şarkılar eşliğinde oynayan, çöp adam ve çöp kadınlar var... yüzlerindeki ortak ifade ise huzur.

mirah'ın garden parçasında hoplayıp zıplayan, bassment'ın in my sleeping'inde yavaşca, ağır ötesi bir tempoyla sevişen, message to bears'ın herhangi bir parçasında karşılıklı, bağdaş kurup oturmuş şekilde birbirlerine bakışan, a hawk and a hacksaw'ın oriental hora'sında karşılıklı, hangi balkan yöresinin olduğunu bilmediğim ,bir dansı yapan, dustin o'halloran'ın stolen diary'sinde pazar sabahı, tahta kokan bir evin içinde, soba sıcağında biri kitap okuyan, diğeri rahat koltuğun karşısındaki (biraz ikea kataloğundakiler gibi sanki) tv de pazar filmi izleyen çöp adam ve çöp kadınların, siyah, kibrit çöpü kolları, ben onları düşündükçe insanlaşıyor... biri ben, biri o oluyor.. yüzünü görmediğim, arkadan saçlarının sırtına düştüğünü gördüğüm, o...



yazıyı burada bırakabilirim.. bir çok insanın yaptığı gibi kıssadan hisse yazılar yazıp, blogu beynim, bu beyaz sayfayıda beynimin köşesi yapabilirim.. ama beynimin köşesine yazdığım kısacık şeyler, dans eden çöp adamların ayaklarına dolanıyor.. sonra onların tökezleyip düşmelerine, ardından yuvarlak siyah kafalarının kopup, dans pistinin sonuna kadar yuvarlanmasına neden oluyor... ben o kafaların yuvarlanışlarını, anneannemlerin sokağında oynadığımız bilyelerin, yokuş aşağı, sokağın en dibine doğru gidişlerini izler gibi izlediğimde, tıpkı o zamanlarda hissettiğim "utanç" ve "sorumsuzluktan dolayı gelecek azardan korku" duygularıyla el ele tutuşuyorum.... lakin bilyeleri anneannemin bakkalından dedemden gizli alıyorduk.. bir de onları haybeye kaybetmek... bu duruma alıştıkça, sonlara doğru artık aşağı yuvarlanan bilyelerin peşinden koşmayı bırakmak, hatta bir yerde dedeye duyulan öfkenin, giden bilyelerle azalması, tatmin duygusu ve kötü adam gülüşü "nihahaha" yı içinden atmak...

tıpkı dün otobüste giderken, fark ettirmeden sürekli olarak "dur" düğmesine her durakta basmam gibi...

1 yıldır şehrimize gurur kaynağı olan, ancak 900 lira öğrenci bastırtan izmir belediye otobüslerinde, bunca zamandır şöförlerden, ineceğim duraktan önce basıp, ardından utanarak "kusura bakmayın" dediğim için ya da  "daha fazla nereye kadar ilerleyelim" dediğim için ya da lisedeyken "vuhahaha, zuhahaha, cuhahaha" gibi saçma sapan güldüğümüz için işittiğim azarların bir öc alması gibiydi dün yaptığım.. kapının önündeki sıkışık insanların sürekli inecek kim diye birbirlerine bakmasına, şöförün incek adamı bekleyip uzun uzun durmasına, en sonunda, körüklü otobüslerin bağlantı noktasında durduğum için üzerime bile alınmadığım "orta kapı! düğmelere dayanmayalım lütfen" diye bağırmasına sebep olan serçe parmağımı, otobüsten indikten sonra bir kovboyun silahının ucuna üflemesi edasıyla öptüm...

belediyenin sokak yapım çalışmalarında dediği gibi

"verdiğimiz geçici rahatsızlık yüzünden özür dileriz."

0 yorumbik: