25 Ekim 2009 Pazar

bir burun hikayesi

annemle birlikte taşınma ihtimalimizin bulunduğu evin, geniş ve kare salonunda, pek rahat bir koltukta, dışarıdaki çam ağacının üzerindeki cırcır böceğinden gelen sesle beraber serin bir yağmur sonrası esintisi ayaklarımın üzerinden geçiyor... annem diğer bilgisayarda bir şeylerle uğraşırken, evin sahipleri olan anne-kız ikilisi, ikiz yataklarında sarılarak uyuyorlar... radyoda ise tam taş plak denilemiyecek kadar yeni, yeni denilemiyecek kadar da az enstrümanlı, yanık sesli şarkılar çalıyor...

12 yıldır, izmir denilemiyecek kadar izmir dışında olan, saçma sapan bir ilçede yaşamanın verdiği ezikliği, sanırım ortaokulda koridorda boş boş yürürken, birden histeri krizi geçiren hocanın herkese tokat atmaya başlamasıyla devam eden olaylar dizisinin sonunda hissetmiştim...

şimdi evler dört duvar, kendi ellerimizle kurup, süsleyip, katlanabilir hale getirdiğimiz şehir hapishaneleri dersem, kendime çaya bandırıldığında çok fazla yumuşadığından dolayı kopup, çay bardağının dibine doğru ağır ağır ilerleyen bisküviye kızdığım gibi kızarım... lakin bu önerme şu anda bana digiturk ün radyo kanallarına koyduğu akvaryumdaki balıkların sıçtıklarını neden görmedim sorusunun cevabı kadar gereksiz...yani cevabı pek tabi şu olabilir o sorunun "sıvıyla besliyoruz, işiyorlar".. bu cevap da kendisiyle birlikte, komik gelen, işerken yan tarafındaki pisuvardaki balığın pipisine bakan sarı balık görüntüsünü getiriyor aklıma, yada klozet kapağını mendille silen balık..

tuvalet demişken, alsancakta ismini şu anda hatırlayamadığım bir restorantta, müşteri dışı kullanıcılarına 5 tl tuvalet hizmeti verme gibi caydırma politikasının hangi akla, nasıl bir hizmet ettiğini anlayabilmiş değilim... çok sıkışmış insanın zaafını kullanan bu zihniyet, beyni sadece sünük pipisinin yada kukusunun ucunda, tıpkı çizgi filmlerdeki ucu sıkışmış hortuma dolan su gibi patlamaya hazır olan çişine odaklanmasından kaynaklı, 5 liraya bir bira alıp, müşteri sıfatına girmeyi düşünemeyeceklerini çok iyi biliyorlar.. anlından öperken o adamı, x-men deki storm vari bir soğuk bakışla donduruveririm o herifi diyerek, "neyden bahsedeyim daha başka" paragrafıma düşeyim..

h
u
u
u
p
!

düştüm gibi yapayım derken, insanların gözünden düşmek bu olsa gerek..

her neyse..

otobüste giderken, durakta bekleyen karı-koca-en büyük kızları üçlemesini inceledim 15 saniye boyunca.. hepsinin göz alıcı burunlarına bakarken karakter analizine başlamıştı beynim.. anneninki ince uzundu.. ve sanki o burnun ağırlığını taşıyamadığından kaşları aşağı düşmüş gibiydi.. bu kaşı düşüklüğün ona kazandırdığı tek şey, "saf, temiz, teknolojiden anlamayan, modern çağın vay anasını lafının eski versiyonu olan "allahın işine bak - daha neleri keşfedecekler acaba" sözlerini söyleyen, cep telefonunu kullanışı anlatılamayıp yalnızca yaşanılabilecek bir deneyim olacak" kadın izlenimi oluyor... babasının burnu ise daha irice ve daha büyükçe.. ucu ise sanki patlayan balondan arda kalanla, ağızda sömürülerek yapılan küçük baloncuk gibi şişik ve kırmızıydı.. kaşlarının (yukarıya değil) yer çekimine 90 derecelik bir açıyla uzayışları ise ona "bakımsız, pazar günleri isimleri top-maç-skor ve buna benzer bilumum futbolla ilgili terimlerle süslenmiş spor programlarını izleyen (hangi yurdum insanı izlemiyor gerçi),  kızını karısından daha çok seven, ama iki tarafada katı davranan, kahvede hararetli tartışmalarda pekte yaratıcı olmayan küfürler eden adam" izlenimini veriyordu... kızlarına gelince.. ailesiyle tek ortak yanı annesinden aldığı kiloluluk olan bu kızın burnu normal bir burun gibiydi diğerlerine nazaran.. bu da onun teyzesine benzediğini, teyzesinin de kızın dedesine benzemesiyle oluşacak bir şey olduğunu düşündürttü... demek ki annesi teyzesinden çirkindi.. bu kaşı eğikliği de oradan geliyordu çünkü o annesine çekmişti..

ben ise anneme benziyorum bir çok açıdan.. kızın annesinden pek bir farkım yok yani.. ve kaşlarım iyice eğikleşiyor bu yüzden..

allahın işine bak, bunu da mı yaptılar, daha ne yapacaklar acaba?
---------------------------------------------------------------------------------


-dibe batık bir sorunsal: güzelim türk sanat müzikleri çalarken kıraç'a neden geçer radyodaki adam? kıraç'la yakından bir ilişkisi mi vardır? yoksa youtube tan kıracın o duygusal anne oğul klibini mi izliyordur? (kıçımın duygusalı... -muhtemelen ishalken oluyordur o kıçtaki duygusallık- ilk editim)

0 yorumbik: