19 Ekim 2009 Pazartesi

"kafası karışıktır, 0554 420 91 88, aramanız rica olunur."

2 gündür özürlü-zihinsel engelli-otistik "her ne politik dil kullanılması gerekiyorsa ondan işte" insanlarla birlikte yolculuk yapıyorum. iki gündür bindiğim her otobüste onlardan bir tane var ve ben yanlarına oturuyorum, okulun ilk günü dışarda beklerken tanıştığın, yada önceden tanıştığın çocukla aynı sıraya oturman gerektiği edasıyla hemde.. yanlarına oturuyorum, konuşuyorum, dokunuyorum, izliyorum, dinliyorum... mutluyum, mutlular.. ve otobüsteki herkesede bir mutluluk hali geliyor. iletişim kurabildiğim için özürlü bir yakınım olduğunu düşündüklerini, acıdıklarını, bana bile acıdıklarını, aynı şekilde iletişim kurmaya çabalamalarını, rahatsız olanlarını, vicdan yapanlarını, üzülenleri hepsini görüyorum. sonra otobüste bir mutluluk havası bırakıp aşağıya iniyorum. daha ben kalkarken başlayan konuşmalardan "kaldımı böyle çocuklar" gibisinden şeyleri yakalayabiliyorum.. gerizekalı düz mantık kurbanları...


insanları seven, iyi yetiştirilmiş, temiz aile çocuğu gibi görünüp görünmemem umurumda değil, bana sıcak bakışlar atmaları ise karnımı ağrıtıyor.. tek istediğim o sırtındaki kahverengi ceketin arkasında beyaz bir beze dikilerek yazılmış "özürlüdür, 0539 321 98 51 aramanız rica olunur" çağrısına cevap verebilecek kontörü olan biri bulabilmekti. bu sırtında özürlü olduğunun damgasını yemiş amcaya gelince, ağzı sürekli açık, musallat taşındaki bir ölüden farksız hatta bir çok ölüden daha zayıf, saçı, sakalı, tırnakları görev bilinciyle ölü, kuru, beyaz yada sarı sarı uzayan şeylerden ibaretti.. yetersiz kredisi olupta kent kart basan insanları uyarmak için söylenen "bakiyeniz yetersiz" cümlesini duyduğu anda "senin baban köpek" gibi birşey dedi her seferinde.. kimse farketmedi neden aynı şeyi söylediğini. amcanın çıkardığı, anlamsız, kürtçeye yakın, inleme vari sesi, otobüsün ön sırasındakileri eğlendirmeye yetiyordu çünkü... sırtındaki yazıyı göresiye kadar zihinsel özürlü olduğunu bile düşünmemiştim, bana bişeyler soruyordu bende yüzüne gülüp, elimi kendini bana yakın hissetsin diye bacağına koyuyordum. endişeli, birşeylerden rahatsız olduğu aşikar olan gözleri ise, üzerlerine tükürülmüş gibi kalın ve göz bebeğini bile bulanık gösterecek bir tabakayla kaplıydı... ağlayasım filan gelmedi.. sadece biraz daha yanında oturup, bi tarafın anlamadığı bir sohbet kurmak istiyordum...  ama cebimde ne para, nede vakit vardı.

bugün gelirken de doğuştan sağır, ama işitme cihazıyla biraz duyabilen 9 yaşında bir kızla konuştum yol boyunca. dinlenip dinlenmediğimiz, bağırıp bağırmadığı, sorduğu soruların ve verdiğim cevabın mantıklı olup olmadıklarını umursamadan yaklaşık bir saat konuştuk. "sigaranın üzerinde neden çarpı var?" sorusu, stop düğmesinin ne işe yaradığını, saçlarımı nasıl bu kadar kısa kestiğimizi filan konuştuk.. işin garip yanı, uzun zamandır kurduğum en insanı ve en içimi baymayan sohbet oldu. söylediklerime verdiği tepkiler, benim ona verdiğim tepkiler.. güzelden başka bi duygu verdi...

bütün bunların ahlaki açıdan, örf adetlere göre iyimi kötümü, sevilesi mi yoksa nefret edilesi birşey mi diye düşünmüyorum.. düşündüğüm tek şey, engellilerle bu kadar rahat iletişim kurabilirken, normal insanlarla neden iletişim kuramamam...

okulda yanlarına oturup durduğum bütün grupların, insanda bir paranoya yaratacak kadar benzer şekilde susmaları, herkesin suratına baktığımda, bakışla birlikte gelen gülen surat ifadesi... sonra kalkıp gitmem..

yada her konuştuğum insanda tokat atılası, gırtlak sıkılası, çayına tükürülesi bir yan bulmadan edememe ne demeli?

ya insanlardan nefret ediyorum yada insan olmayan herşeyi sevebiliyorum. ve insan olarak doğduğum için insanlığı ve kendimi suçluyorum.. kesinlikle zihinsel engelli olan benim bu durumda..

0 yorumbik: