28 Ekim 2009 Çarşamba

noelba ba öldi mi, issiz ajun kaldi mu?

vücudumdaki bütün sinirlerin, ayak parmaklarım ve topuğum arasında sinirli bir şekilde volta atması, hafif bir ağrı veriyor... rahatsız ediciliği, gece gece üstüme doğru gelen, yerden taş alıp fırlattığında yere değesiye kadar takip eden yarasaların ürkütücülüğü kadar. bizim sokakta iki tane sokak lambası vardı uzun olmasına rağmen. biri başında biri sonunda. biz sonundaki lambanın önündeki apartmanlardaydık. akşamları dışarı çıkmadığımız zamanlar, balkona çıkar, sokak lambasının etrafında, sokakta biri bağırmaya başladığında yada kavga ettiğinde çevresine toplanan insanlar gibi ışığın etrafında toplanıp, "acaba noluyor, ne olmuş? kavga mı? haa.. amaan.." gibisinden yorum yapan sinekcikleri kapan yarasaları izlerdik... o zamanlar daha ben çocuktum. yarasalar beni ısırırsa batman, bir tane böcek ısırırsa o-böcek-man olacağımı sanardım. yani her hangi bir hayvan beni ısırırsa "adı geçen hayvana" dönüşeceğimi düşünürdüm. (sivrisinekler bu familyaya ait değil)

ancak yavru bir kediyi seveyim diye kıstırıp elimi tırmalattığımda olduğum yusuf yusuf halini şu ana kadar yaşamadım. kapkara (ki kirden değil-doğal rengim o) ellerimi sanki beyazlaştırmaya çabalarcasına onlarca kez sabunla yıkamam, anneme iki dakikada bir "bir şey olur mu anne? doktora gitsek mi?" sorusunu sormam, kardeşim "geçen özgenin bir arkadaşı o yüzden ölmüş" deyince de ağlamam... minacık, kanın bile akmayı reddettiği sıyrık yüzünden...

kendini ve bu blogu günlükvari bir şeye çevirecek pargarafıma, soğuk kış gününde banyoya giren çocuğun isteksizliğiyle geçersek eğer;

bugünün tarihinin tutulmasını bile istemiyorum derim... lakin, "bugün" saat 5 civarından sonra, kendini bugün olmaktan çıkarıp geçmişten kareler gününe çevirdi.. hayatımdaki en büyük değişimleri, içsel hesaplaşmaları, dışsal sorunları, bitmek bilmeyen karın ağrılarını ve korkuları yaşadığım dönemden gelen, kesik ama bir o kadarda o dönemde hissettiklerimi bana tekrar hissettirme konusunda etkili olan görüntüler, bugüne beklenmedik bir anlam kazandırdı. hayatta karşılaşacağımı asla ummayacağım, bir dönemler kafamın içinde idol edip, yücelttiğim bir insanı, okuldan arkadaşları beklerken görmek... geçmişten kalan bir alışkanlıkla neler olup bittiğini, ne halde olduğumu, nelere ihtiyaç duyduğumu birebir söylemek... o gittikten sonra gelen 1-2 dakikalık kafa karışıklığı esnasında, gene o dönemin insanlarından biriyle karşılaşıp, kafa karışıklıklarının sona ermesi...

hepsinin yaklaşık 15 dakika filan sürmesi ise en garibi.. yani 24 saatlik bir süre içersinde, içimde 2+1 bir ev tutan, karnımı ağrıtan, gözümü seyirten bir 15 dakika olması gerçekten garip...

iç dökme seansı paragrafımın ardından gelecek olan geyik paragrafa bakalım o ne diyor;

yere sabit, ama dünyanın içinde kendi yörüngesi etrafında, insanlar elledikçe dönen yuvarlak bir milli piyango bilet tezgahının başında duran kadının oğlunun adı Murat olsun dedi ve adı artık sizin ve benim için murat.

merhaba murat,

ben günün %4 ünü bloguna yazı yazarak geçiren can abi ( mektubuma cevap yazarsan öyle sesleneceksin bana)... bugün seni sevinç pastanesinin önünde gördüm... poz mu veriyordun murat? yok yok, sen o kadar kirlenmemişsindir, ki zaten çevrende yaptığını hoş bulacak yaşıtların yoktu , hepsi kocaman, gossip girl'den çıkma (o ne diye soracak olursan merak kediyi öldürür derim- o ne demek yani dersen de sen sus derim haberin olsun ondan şimdiden sus) her neyse işte, gossip gilr'den çıkma (söylemezsem  ne olduğunu, böyle su balonu gibi patlarım- dizi murat bu gossip girl, ama izleme)... bak sayende dağıldı mektubum..

ne diyordum?.. çevrendeki insanlar diyordum.. onlar öyle senin yaşıtın kızlar gibi değil... yaşıtın kızlarla aran nasıl bu arada? şöyle şöyleler, saçımı çekiyorlar, önlüğümden tutuyorlar, kikirik gülüyorlar diyorsan eğer, onlar o çevrendeki büyük, kocaman ablalarını örnek alıyor murat. sen almıyorsun örnek büyüklerini, ben gördüm bak sende onu. çünkü baban yok, annenle dolanıyorsun. annenini de dinlediğin yok. devam et..

anneni dinlemediğini nerden mi biliyorum? klima borusundan aktığını bilmediğin, o yüksek yerden düşen suyla kafanı ıslatırken, annen sana yapma dedi, sende devam ettin, bende seni izledim, oradan biliyorum... aferin murat. sonra avucuna akmasına baktın.. güzel geldi demi, eğlenceli.. sen annenle gittikten sonra, taklit ettim ben seni, eğlenceli olduğunu oradan biliyorum...

ama murat dilini çıkartıp, kafanı yukarı kaldırıp, o suyu içmeni taklit edemedim. yaşımın gereği öyle bir şey yaparken, senin gibi gözden kaçamıyorum ben maalesef.. insanlar bakar, deli der, ne yapsa yeri der... öyle düşündün demi? aklını okuyabilirim murat ben senin, bende pokemondaki hiç bir poketopundan çıkacak yaratığın olmadığı güçler var... sana da öğretirim zamanı geldiğinde. merak etme. öyle işte...

insanlar "deli" diyor murat, yada "kafası güzel".. yada "çocuğa bak yazık", yada "özenti, ne yaptığını sanıyor şimdi o gerizekalı?" diyorlar.. herşeye söylecek birşeyleri var ama hissedebilecekleri birşey yok murat insanların.. sende öyle olcaksın. ama cevap yazarsan olmazsın.. beni böyle hani ucun bittiğinde uç istediğin, ya da sorunun cevabına uğraşmak zor geldiğinde, utanmadan "cevabı ne memetcan" dediğin arkadaşına yaptığın gibi kullanabilirsin, izin veriyorum. sen sor ben anlatırım...

anneni öp benim için.. babanı da boşver, kıçıkırık herifin teki o...

0 yorumbik: