4 Ekim 2009 Pazar

odasız olsam kafamın içindeki karıncalara beyaz boya sürerdim

3-4 saat içinde kuruyup kraker kıvamına gelen pilavı yedikten sonra sigara yaktım. odanınn ışığı kapalı, ışıklığa bakan pencerem açık. ev arkadaşlarımdan biri salonda televizyonun karşısına geçmiş, kucağında laptop, düğün meydanının kenarında dikilip kız kesen serseri edasıyla internetten beğendiği kızlara bakıp, copy-paste mesajlar atıp, onların vereceği tepkileri bekliyor. diğer ev arkadaşım ise odasına çekilmiş, yalnız yada biraz önce kapının önünde konuştuğu kız arkadaşıyla...

internetten ev arkadaşı bulmanın eğlencesi burada. biri cumaya gidip ibadet ederken, diğeride kendine özgü ibadeti olan 31'le meşgul oluyor. banada bunları izleme fırsatı doğuyor.



bu akşam geldim eve, haftasonu için annemle geçirdiğim kasvetli ama bana iyi gelen gidiş gelişten sonra. kapıyı açtığımda birinin beni karşılamaması garip geliyor tabi içeride birilerinin olduğunu bildiğim zaman, alışkanlığın verdiği bir his tabi bu. mutfağa geçtiğimde tanımadığım iki kız var. onlar anadolu kadını edasıyla yemekleri yaparken erkeklerde işten dönüp, çay içip, tahta bir sandalyenin üzerinde yorgunluğunu atmak için kahveye giden amcalar edasıyla masada oturup laflıyorlar. odama çekilirken çağırılacağımı biliyorum ama genede kendi kokumu içime çekmem gerektiğinden odama çekiliyorum.. çok geçmeden kapım açılıyor ve mutfağa davet ediliyorum... 1 haftalık ev arkadaşlığı ilişkisinde çıkıntı çocuğu oynamamak gerek deyip kalkıp yanlarına gidiyorum... bu sefer kızları daha iyi inceleyebilme fırsatı geçiyor elime. birinin bana yamanmaya çabalandığı aşikar.. çabanın boşunalığı, komikliği, üzücü kokusu içime işliyor ama içimden hissetmekle yetiniyorum..

ikiside makyajlı, ikiside aynı bölümde, ikiside 13 yıldır arkadaş, ikiside ilk okuldan beri aynı okulda, ikiside aynı yeri kazanıyor, ikiside yaşadıkları yeri tutturamadı diye kayıt olmuyor, ikiside mutfakta, ikiside yemek yapıyor... aralarındaki çıkar ilişkisi aşikar, biri çirkin diğeri bi gurup erkeğe hitap edebilecek görüntüde.. biri akıllı diğeri ondan kopya çekiyor.. biri kumral diğeri esmer... marx'ın zıtların birliğiyle bi alakası yok tabi bu durumun ama eksikliklerini tamamlama çabaları sonucu arkadaşlıklarının 13 yıl sürdüğünü anlamak o kadar zor değil. benim varlığımın ortamda bir laboratuvar havası estirmesine alışkınım.. incelenmek, sessizlik, anlamsız olana gülmek, aynı anda yapılan bir eylem olduğundan birbirine bakışlar atmak, olayı anlamayıp neye güldünüz diye soran çocuğa "sizinle alakası yok" gibisinden bir cevap fırlatmak, çocuğun bu cevabın yere düşüşünü izleyişi vesaire... tükendiler onlarda.. kansız bir ineği emmeye çabalayan vampir misali bende alabileceğim, garip gelecek, ilgimi çekecek birşey bulamayınca emme durumunu bırakıp saati sorarım...

yaşıtım ya da benden küçük olan bu iki anlamsız, uçucu, etkisiz elemanların ailelerinden kalma izini alamayacakları bana baktıkları ilk andan aşikar olunca saati sormam muhabbete daldıklarını iddia eden kafalarında eve dönmeleri  gerektiği gerçeğini yaktı. mission completed.

uzatılan eller, memnun oldumlar, görüşürüzler, hoşçakalın güle güleler...

hepsi aynı, hepsi tahta bir masadan daha az ilginç, hepsi karın ağrısı olamayacak kadar havadan sudan.. hatta sadece havadan..

ukalalık belki.. narsizm, yada benmerkezcilik hatta...

kimseye zararı dokunmadığı sürece söylediğim sözlerin havadanlığıda onlar kadar işte... yazıyorum çünkü böyle hissediyorum, dışa vurduğum bunca his o kadar zımparalanmışki içimden çıkarken gıdıklıyor.. bana verdiği tek tatmin bu.

şimdi gözümü kapatıp blue ridge dağına gideceğim. serin bi ilk bahar günü edasıyla uzun çam ağaçlarının arasından tepeye tırmanıp ormanı izliyeceğim... parmak uçlarımla dokunduğum herşeyden damarlarıma bir zamanlar orada yaşamış yerlilerin ruhları girecek.. sonra uyuyacağım.. aynı eve, aynı suratlara, aynı kokulara, aynı seslere, aynı konulardan konuşmalara...

0 yorumbik: