19 Kasım 2009 Perşembe

barillanın makarna sosunun nutella ile akrabalığı

Küçükken yakalayıp, defterin arasına sıkıştırıp ardından ezdiğim karasineklere ad vermem gibi, şimdide odamdaki  boş sigara paketlerine isim vermeye başladım. Sırf içleri boş olsun da isim koyayım diye ya çok fazla sigara içiyorum yada odanın etrafına sonrasında içilecek zulavari sigaralar fırlatıyorum. Boş olan odama biraz kişilik katmış oluyorum aynı zamanda.

An itibariyle kendimi tavuklara benzetmiş bulunmaktayım. Tıpkı onlar gibi, karanlık bir yere konulduklarında "aa ne çabuk gece oldu" diye düşündükten sonra uyumaları gibi yazı yazmaya çabalıyorum bu saatte. Gece 12 olmadan söyleyecek şeyler bulamıyorum. Ama bugün durum biraz farklı. Bugün pazara gidip 1 kasa limon, 5 tane plastik tabak aldım. Sonra limon kasasını ters çevirip tezgahım yaptım. Plastik tabaklara koyduğum limonların yanında maydanoz, dereotu filan da satmak istedim ama paramı yetmedi. O yüzden bende uzun pardesü giydim. Pardesünün önünü açtığımda cıbıldak bir vücut bekledi insanlar ama onun yerine konuşma kartlarıyla karşılaştılar. O rahatlamayla merak kokan suratlarına yaklaşıp, kısık bir sesle "tanesi 10 kuruş" dedim, kikih güldüler. Sonra alıp okudular hemen. Okuduktan sonra suratları değişti, bir taşla 3 kuş vurdum. Üçüncü kuş, o değişen, algılamaya çalışan surat ifadelerine bir tane limon fırlatmaktı. Sonra tezgahımı kapıp kaçtım.

İşte o gün bugündür geceye kadar konuşacak şey bulamam desem böyle bir flash back sonrası insanı gibi? O zaman blogumun okuyucu sayısı 340 olur mu,başkasının bir sonraki blog'u gibi? Olmaz. Olmasın. Bende kendimi  bir ergenin bunalım edasıyla "Dostum insanlar beni anlamıyor, bence ben dönemimin yazarı değilim, değerim ben öldükten sonra anlaşılacak. Anlıyorsun değil mi beni Riley?" diye kandırıveririm? Veremem işte. Öyle pazarda sattığım konuşma kartları kadar ucuz değil.

Ucuz olan bir şey varsa o da insanın hayatının sırrıdır. İnsan hayatının sırrı öyle birşey ki insan onu keşfettiğini sandığı andan sonra bile, sanki eline alakasız bir broşür tutuşturulmuş gibi hayatına devam edebiliyor. Bilimadamlarınca en iyi hafıza bizde var diyorlar ancak konu altından kalkamayacağımız gerçekler olduğunda onları geri plana atmakta da üstümüze kuşlar sıçar. "Altından kalkamayacağımız bir şey" söz konusu mu orası da pilav tenceresinin kapağı kadar bulanık. Lakin insan kendi elleriyle yarattığı şeyden ürküp ölebilir mi ki?

İnsanın sadece bir beyinden ibaret olduğunu farketmesinin kendisine ne gibi bir zararı olabilir ki, yaşadığı hayatı buna göre şekillendirmezse eğer? Ortaya bir kaç soru attım, öyle ortaya uçuşan güvercinler istiyorum. Ama ağızlarına aldıklarında bunu tükürmelerini, sonrasında da suratıma "allah belanı versin, gudubet herif" der gibi bakıp uçmalarını istiyorum.

Uç bakalım...

0 yorumbik: