14 Mart 2010 Pazar

Gündüzleri lambaların odandaki rolü.

Yerlere saçılmış giysiler, lastiklerinden kurtulan çarşafın çıkıp poponun altında toplanması, yastığın yanına sana arkadaşlık etmeye gelmiş, gece uyurken ayaklarını kullanarak çıkardığın çoraplar, üçte birini perdenin kapattığı pencere, sümüklü-spermli-yağlı diye üçe ayrılan, kullanılma amaçlarına göre sıfat değiştiren peçeteler, üzerine her basışında kedi sandığın pofuduk terlikler...

Terliksi hayvana dönüşmeni tek engelleyen şey ise bilgisayara takılı flash diskin, arkasında yanıp sönen ışığı izleyen bakışların. Bir de klavyede umursamaz sesler çıkartan parmakların. 
Gözlerinin çevresinde koşullanmış yoğun bir uyku hali var. Seyrek kaşlarının hemen altından başlayıp, babandan aldığın göz altlarındaki koyuluğa kadar devam edip, sonunda biten... Odanın diğer köşesine konulan gizli bir kamerayla izlesen kendini, ufak ve farkedilmeyen harekletlenmelerin dışında, pek konum değiştirmiyorsun aslında. Etrafında sinekler yerine, komşularından gelen insan seslerinin dolaşması dışında, kedinin amonyak kokan kumla üzerini örttüğü boktan pek bir farkın yok. Bütün dağınıklığın, bütün kirin sihirli bir şekilde kendini düzenlemesini bekleyeceksin, ancak ev arkadaşının anlında hiç bir iz yok Harry Potter'ınkine benzer. Ondaki iz  olsa olsa oynadığı futbol maçında, çelme yiyip düştüğünde bir taş anlına gelirse olur. Oda öyle şimşeğe benzemez, göçük olur.
Aksine odan yavaş yavaş çürüyor. Çürümüş o organizmayla bir bütün haline gelip, yaratıklaşmaman içinse 17 dakikada bir kendini tekrar eden şarkıyı kapatıp, eline süpürge makinası alman yetecekken, sen kuyruk sokumunun ezdiği kaba etine işkence yapmaya devam ediyorsun.

Yarattığın beklentilerin, hayallerinin, planlarının uçuculuğu bir kolonyanınkinden daha fazla. 2 piyano notası geldimi kulağına, hemen boşluğa karışabiliyorlar. Ancak nefes alışverişlerinin bile yavaşladığı şu pazar gününde, havaya karışan hayallerini akciğerlerine çekmen, yakmaya üşendiğin sigaradan nefes çekmek kadar olmuyor. Sen odadaki bütün karbondioksiti küçük bir umudun verdiği hırsla çekerken, akciğerlerine giren tek şey çürük şeyler oluyor. Ki burnundaki koku algılıyıcıları da bunda hem fikirler benle.

Sağolsun bilim benim tarafımda. Gerçekler, başlarına "aslında" kelimesini alarak düzeltiyor senden bana geçen o buhranı. 

Aslında mutluyum diyerek...

0 yorumbik: