20 Nisan 2010 Salı

Esnerken titreyen çene kasları.

"Benim bir arabam olsa..." diye başlayan cümlesine devam edemedi çocuk. Bu tıkanmanın hayal gücünün zayıflığından olmadığı kesin. Lakin onun hayal gücü, holivud filmleriyle, bağımsız sinema örnekleriyle, polaroid makinalarla çekilmiş manzara resimleriyle beslenmiş, "obez bir hayal gücü" gibi duruyor dışarıdan. Ama bitiremedi cümlesini. Nereye giderdi ki "arabası olsa"?

Yağmur suyu değil tabi bu mazgallardan kanalizasyona akıp, oradan arıtılıp deniz suyuna gitsin. Gitmiyor. Aksine rögarlardan taşıyor kafasındaki görüntüler. Ama bir türlü karar veremiyor "bir arabası olsa" nereye gideceğine. 

Cevap veremediği o uzun sessizliği arkadaşının sesi dağıtıyor, görüntüler kalın bağırsağına düşüp orada bok gibi kompleks bir yapıya dönüşüyor.
Bok bu, depremde açlıktan ölmeyesin diye yiyebileceğin bir şey değil. En son yediğin kuru fasülye taş çatlasa üçüncü "sıçıp-tekrar yiyiş"inde bütün işe yarar kısımlarını harcamış bir şekilde giricek midene.

Ama sidik öyle değil. İçenler varmış. Biliyorum. Çünkü 17 Ağustos depreminden helikopterli enkaz görüntüleri dışında aklımda kalan diğer bir şey bu. Hem ayrıca sidik yara da iyi geliyormuş.

"Kalp yarasına iyi gelmiyor be hacı!?" diyor ağzında yarım kalan bir cümlenin, ekşimsi tadını alan çocuk. Söylediği cümlede espri payı ölçülecek gibi değil. Ses tonu bunu büyük bir ciddiyetle söylediği konusunda benimle hem fikir. Arkadaşı ise espri olmasını istemiyormuşcasına "Ona da içki iyi gidiyor karşim!" diyor. Bu cümle bir yerde kullanılsa, adının altta belirtilmesini istercesine bir egoyla, mutluluğun verdiği kızarıklığı yanaklarında hissederek gülüşünü saklıyor arkadaşından.

Terbiyesiz.

Bu çocuk ölse, Facebook'taki 329 arkadaşından birisi gidip bunun adına grup açıcak allah bilir. Seni hiç unutmayacağız gibisinden bir tartışma başlığının altında, muhtemelen lise andaçlarına yazdıkları yada yazacakları şeylerden copy-paste yapacaklar. Ölümsüzleşecekti sonra bu da. Yıllar sonra, Facebook'un "dandik" diye nitelendirildiği zamanlarda, ölüm ilanlarına baktığınız zaman onun ismi belirecekti. Bir de gülen fotoğrafı.

"İyi dedin dostum. Ver ordan bir bira daha o zaman" diyor şimdi, yarıda kalan cümlesinin tadına alışan çocuk. Arkadaşı mutfağa kadar giderken, bir tane sigara daha yakmak için pakete uzanıyor. Az kalan sigara bir gerginlik ve bir belirsizlik hali, bakışlarına donuk bir şekilde yerleşiyor. Odaya gelen arkadaşı, onu ikilemden kurtarıyor "Al, iç sorun değil. Sabaha kadar açık tekel var" diyerek. Alıp sigarayı yakmadan önce şişeden yudum alıyor. Soğuk biranın ön dişlerinden birini sızlattığını saklamaya çalışıyor oda.

Saklanan ibneler nolacak...

Gizli gayler nolacak... desem daha bir az homofobik görünecektim. "Homofobik görünmek" aynaya baktığımda belli olurmuydu? Olursa neremden belli olurdu? Diye düşündüm. Sanırım burun deliklerimden dedim. Lakin homofobiklerin burnundan sümük sarkıyor. Böyle yeşilimsi, kuruyla yaş arası, minicik bişey. Üzerlerine yapışan bir leke gibi!!!

Üzerimde her hangi bir lekenin, her hangi bir kokusu yok. O kadar temizim ki, yolda yürürken gölgem şeffaflaşıyor. Gün ışığı bile içimden geçiyor. "Varlığın bu dünyada silikleşip gidecek bir gölgeden ibaret" diyor allah baba kulağıma kısık sesle.

Ağzındaki yarım kalan cümlenin tadını geri alan çocuk ise "Kapadokya'ya giderdim abi!" diyor e eşittir emce kareyi bulmuş gibi sevinerek. Arkadaşının anlamayan suratını görünce, üzerine de ekliyor: "Arabam olsaydı eğer." diye.

Mal.

0 yorumbik: