15 Nisan 2010 Perşembe

Film izleyen neandertal adamı

Diş ağrım, banyo sonrası dikenleşen tüylerim, demir kapıya çarptığım anlımdaki şişik, onun üzerindeki küçük yara bandı, o yara bandına baktıkça kendimi "kötü çocuk" gibi hissetme durumum, o hissi arttırsın diye Depeche Mode dinleyişim...

Bütün bunlardan ibaretim bu dönem. 

Tavlada 3-0 yeniliyor, otobüste tanıştığım biriyle birlikte oluyorum. Eve gelip film izliyorum. 


Ardından "Ruhumu aldırtsam, ceviz büyüklüğünde, gri bir şey olacağına eminim" diye düşünüyorum. "Mutsuz siyah" ya da "mutlu beyaz" değil. Gri... Islanınca rengi koyulaşan, kuruduğunda ise beyaza yakınlaşan çamaşırlar kadar gri...

Sonra Kısa otobüsten inen James, "I look back to things that were when i was 12 years old. I'm still looking for the same things now." diye yakınıyor. Fotoğraflarından arda kalan temiz suratlı çocukluğunu hatırlayıp belki...

İnsanın yaşamı boyunca en az gördüğü surat kendi suratı. Kendi suratının dahil olmadığı, kendi kokusunu flashback yaptıramadığı, başkalarının mimiklerinden, başkalarının kokularından oluşan bir hafıza. Hangi kısmı sana ait?

Kollarını, bacaklarını, biraz dikkatli bakarsan burnunu, tırnak kesişlerini gördüğün,  penisinin işerken yada birisinin içine girerken izlediğin zamanları, kirlenip, dışarıdaki bütün kokuların kıllarında bıraktığı izleri kokladığın zamanları saymazsan sana ait ne var?

Cevap veremedim...

Dişim, doktorun ağzını kırdığı cam şişesinden, şırıngaya çekilen sıvıyla uyuştu. Acısızlıktan aldığım 3-5 saniyelik hazdan sonra, hissizliğin verdiği işlevsizlikten sıkıldım.

Sonra Paul Giamatti, "Mutlu olmaya ihtiyacım yok. Sadece acı çekmek istemiyorum" deyişi, doktorun ise ona "Dürüstçe, acı çekmeden yaşamanın yeterli olduğuna mı inanıyorsunuz?" sorusu geldi aklıma.

Gene cevap veremedim.

0 yorumbik: