9 Nisan 2010 Cuma

Geciken borçlar yüzünden geciken yazı.

Salataya marul doğrarken, marulun arasına kaçan sol elimin işaret parmağını, sağ elimde tuttuğum bıçak kesiverdi. Salataya kan bulaşırken acı hissetmedim. Yemeğimi yerken de. Lakin sol elim işlevsizlikten, kas yapısını zayıflatıp hiç bir şey yapmayacak kadar güçsüzdü. Dilenci olduğunda yanından geçen insanlar, "Gücün, kuvvetin yerinde, git iş bul!" dedikten sonra, "Klavye işinde işe yararsın sen..." lafını ekleyip yürüyüşlerine devam ederlerdi. O da sözlerini dinledi insanların ve klavyede yazı yazma işinde bana yardımcı olabileceğini söyledi kesik parmak ucunu saklayarak. 

Bu aptal utangaçlığı nereden geliyor onu anlamadım. İhtiyacım olmasa kovardım belki bu yüzden.

Neyse ki yara bantları var. 2-3 gün kullanıp çıkardığın zaman, sarılı olduğu bölgenin rengini beyazlaştıran, 9 parmakla çay demlemene sebep olan, vücudunun kaşınan bölgelerini deneyimli bir orospu gibi tatmin eden...
Bir de Six Feet Under var. Her izlediğimde beynimin altı ayak kadar altında yatan vücudunun üzerine attığım toprak, morarmış komik suratını kapatasıya kadar, bana hayatımı biraz daha dolu(?) yaşamam gerektiğini düşündürten... 

Ancak Oprah Winfrey Show'a çıkan, 2 ay ömrü kalmış üniversite hocası bana samimiyetsizlikten başka hiç bir şey düşündürtmedi. Sesindeki satış elemanı tonlaması, anlattığı konudan daha çok ele geçirdi beni. Hayatın satın alınan bir şey olduğunu duymuştum önceden, ancak ilk kez nasıl satıldığını bu kadar açık net gördüm.

İçimden bir şey kopmadı. Belki garip bir nefret duygusu doğdu. 

İçimdeki nefreti yok etme konusunda ise başarılıyım. Tek söylemem gereken kelime "Avada kedavra!" değil tabi.

Belki;

"Inter vitae scelerisque purus 
Non eget Mauris jaculis arcu 
Nec venanatis gravida sagittis,
Fusce, pharetra!"*

olabilir.

İnsanlar ise sebepsiz yere bir şeylerden nefret etme konusunda fazlasıyla başarılılar. Galatasaray, Sivas Spor'la berabere kaldıktan sonra, maçı birlikte izlediğim kahvehanedeki insanların küfürlerinde yada suratlarında ki öfke nöbetlerinde görebiliyorum en azından bunu. Galatasaray'ın şampiyon olamayacağı gerçeği gerçekten üzücü olabilir. Ama futbolculara parti yaptıkları için ana avrat düz gidip, baba koca geri dönülmemesi daha üzücü bir durum.

Tıpkı soğuk su vücuduna değmeye başlayınca, "Anneeaa şalteri aç! Pipim donu!" diye sinirle bağırdığında apartman sakinlerinin seni gözlerinde nasıl canlandırdıklarını düşünmene sebep olan, duşta elektrik kesilmesi durumu gibi.

"Reyhan'ın oğlunun pipisi donmuş. Bir geçmiş olsuna gidelim."


*
Yaşamı doğru yaşayan
ve suçla lekenmeyen kişinin 
Ne Fas'ın kargılarına ihtiyacı vardır, 
Ne yaya, ne de kılıflar dolusu zehirli oka, 
Ey Fuscus!

0 yorumbik: