4 Ekim 2010 Pazartesi

Ev hali.

Televizyonu kapadı şimdi. Ben pencereye doğru yönelirken. Kucağında laptop var, boynu biraz eğik. Ayakları o kadar ölü görünüyor ki, baş parmaklarından birine morgda takılan kağıtlardan takılabilir. İşin komik yanı, bunu yaparken hissetmiyecekmiş gibi geliyor olması.

Yanına geldim. Benim hareketlerimle kıyasladığında duruyormuş gibi gözüken şeyler yapıyor saatlerden beri. Karnı inip kalkıyor, parmakları oynuyor, arada da gözünü kırpıyor... Bu kadar. Duran bir insana yada belki de memelilere özgü olabilecek, ortak davranışları sergiliyor. 

Gördüğüm onca duran insanı düşündüm. Otobüste, asansörde, durakta, iş yerinde, kaldırımda, kahvede, balkonda, çatı katında... Durmayan insanları düşünmek şu anda daha yorucu geliyor diye. Durmayanlara yetişmek veya dokunmak, belki vızıldamak... Hepsi daha zor durmadıkları zaman.
Sigara yakacak. Kartona sürtünen kağıt sesinden anladım sigarayı çıkardığını. Ardından gelen çakmak sesi de beni bir öğretmen edasıyla onayladı zaten. Mutluyum. Pencerenin yanına gidip dışarıdaki akranlarıma bakabilirim. Ama dışarısı ürkütücü nedense. 

Arabalardan sanırım. "Arabalar olmasaydı?" düşündüm. O zaman atlar olurdu. Atlar da ürkütücü. Kuyrukları özellikle. Kırbaç gibi. Daha fazla bakasım yok dışarı.

Odada dört dönüyorum şimdi. Tam dört kere, sanki cümleyi haklı çıkarmak istermişim gibi. Gerçi nereden bilebilirim ki? Bir odada, tanımadığım bir yabancıyla aynı odada, belkide beni öldürebilecek bir yabancıyla aynı odada duran ufak bir sineğim. Dört dönüyorum çünkü açık yer arıyorum. Her yer kapalı ve bu can sıkıcı gibi duran çocuğu izlemekte bir yerden sonra zevk vermemeye başlıyor. 

---

Balkon kapısını açtım sıkıntısına son vermek için. Dışarı çıkabilir artık biraz uğraşırsa. Dışarı çıkıp, bokların üzerinde konabilir, kendisi gibi bir sinekle uçarak çiftleşebilir, uzay gemisinde sevişen insanlar gibi. Yada rüzgar akımlarına bırakır kendini boş poşetlerin bıraktığı kadar olmasa da. Güneşi takip eder belki de yetişemeyeceğini bilmeden. Saf bir inançla. O takip sırasında gece olur. İnce tellerle kaplı pencerelerden içeri, ışıkların  olduğu odalara girmeye çalışır. Denemekten yorulup bir başka ışık görür. Son göreceği ışığın o olduğunu bilmeden ona doğru yönelir sonra. Opel Astra'nın farında can verir.

Beni de unutur. Benim de onu unutacağım gibi.

0 yorumbik: