11 Mart 2012 Pazar

Beklenenin aksine bugün doksanlardan bir parça bile dinlemedim.

Hani bazen öyle bir an geliyor ki mutluluğun ne olduğunu söyleyebiliyorum. Sevgilinle öpüşürken değilde, onu öperken burnuna gelen ağız kokusunu alırken mesela yada güzel bir şarkıyı dinlerken değil, o şarkıdaki ufak bir iki notayı fark ederken.

Saniyelik.

Sana geçmişinden her hangi bir şeyi hatırlatamıyacak kadar kısa süren bir an. 

Lakin hatırlamak çoğu zaman hoş bir şey değil.

90'ların hit şarkılarını dinlerken çoğu insan gibi ben de o şarkıların hangi olaylara fon müziği olduğunu hatırlıyorum. Garipsenecek bir durumu yok bunun. Şarkıyı söyleyen insanlar bile çok farklı hissedemez bu konuda. Eminim.

Ama emin olduğum bir konu daha var o da bir azınlığa dahil olduğum.

Mutsuz bir geçmiş.

Sertab Erener'le büyüdüm örneğin. 2000'lerin ortalarına kadar ki bütün albümleri bizde vardı ve ben bütün şarkılarını ezbere biliyorum. İşin garip tarafı, ne zaman Sertab dinlesem, aklıma ilk önce güzelinden anıların gelip, üzerlerine mutsuz anıların yüklenmesi oluyor. Örneğin ilk önce babamla gittiğimiz araba yolculuklarını düşünürken, daha bir saniye bile geçmeden babamın öldüğü an gözümde canlanıyor. 

2012'den 1998'i çıkartamayacak kadar kan şekerim düşmüş durumdayım, o yüzden o kadar yıldır sürekli aynı görüntüye maruz kalmanın verdiği şey, geçenlerde izlediğim filmdeki şu diyaloğu aklıma getirtiyor:

Becca: Does it ever go away?

Nat: No, I don't think it does. Not for me, it hasn't - has gone on for eleven years. But it changes though.

Becca: How?

Nat: I don't know... the weight of it, I guess. At some point, it becomes bearable. It turns into something that you can crawl out from under and... carry around like a brick in your pocket. And you... you even forget it, for a while. But then you reach in for whatever reason and - there it is. Oh right, that. Which could be aweful - not all the time. It's kinda...
[deep breath]

Nat: not that you'd like it exactly, but it's what you've got instead of your son. So, you carry it around. And uh... it doesn't go away. Which is...

Becca: Which is what? 

Nat: Fine, actually.

0 yorumbik: