19 Ekim 2012 Cuma

Karışık.

Aslında buzdolabında yağı donan çorbalar kadar yorgunum. Yattığımda biraz eriyor gibi oluyorum ama tadıma buzdolabı kokusu girmiş oluyor bir kere. Garip bir şey yorulmak. Dinlenmekten yorulmak gibi bir kavram var sonuçta her ne kadar şu an deneyimlediğim o olmasa da.

Düşüncelerimi toplamak isterken bir anda gözümü kaşır vaziyette, esnemeye başladığımın farkına varıyorum.

Freud geliyor aklıma. Hocanın derste kısaca "belirtme gereği" gördüğü o on dakikada duyduklarım geliyor. Toparlayamıyorum. "Oyun"un yerini medeni toplumlarda "çalışma"nın aldığı cümlesi kafamdan geçiyor. Ders sonrası okuldaki solcuların yakar top oynayışlarını izlerken, "bir gün önce görseydim gülerdim buna" dediğimi hatırlıyorum. 
Yakartopu en son lisedeyken gittiğim bir "solcu pikniği"nde oynadığımdan olsa gerek, görmüş geçirmiş teyzelere benzer bir edayla gülümseyesim gelecekken o çocuklara, bir anda medenileşmeye başladığımı fark edip, gülmekten ziyade ifadesiz bir hale bürünüyorum. Sessiz sedasız, medenileşen hayatım yüzünden her halde.

Borçlar, ödevler, çalışma saatleri, akşam yemekleri, televizyon sesleri derken iş yerinde röntgenlediğim flört sahnesindeki karakterler kendimden uzaklaşmamı sağlıyor biraz.

"Ne iş yapıyorsun?" diye soran tanımadığı bir adama "Mühendisim" cevabının ardından "İnsan mühendisi misin?" gibi bir aptal soru gelince, biraz garipseyen ama umursamaz bir tavır takınıyor kadın. Ben olsam öyle aptal bir soruya "Aids mühendisiyim, ben HIV+'im o yüzden araştırıyorum." gibi salak bir cevap verip, adamın ortamdan yengeç adımlarıyla uzaklaşmasını beklerim diye düşünürken, kadın, azıcık dikkati dağılmış gibi kafasını saniyelik çevirdikten sonra adamın sorduğu diğer soruyu gözlerinin içine baka baka dinliyor. Kadını salaklıkla suçlamadan önce hakkında bilgi veresim geldi: 37 yaşında gibi duran, uzun zamandır yüzük takmadığı, parmaklarının aynı ölçüde güneşe maruz kalıp, aynı derecede yanmasından belli olan, genele göre vasat fizikli, vasat suratlı bir kadın bu. Bütün bunların, kadının artık karşısına çıkan her ihtimalini ince eleyip sık dokumuyor olmasına bağlamak, kadının o soruyu tatlı bulduğu düşüncesinden daha rahatlatıcı benim için. Lakin adamın salaklığının karşısında daha kendini bilen, öz güvensizliği karşısında bir plan geliştirebilmiş, sanki modern kadının evrimdeki bir sonraki halkasını temsil ediyor gibi bir düşünce, kadını daha ortalama yapıyor gibi geliyor. Bilmiyorum.

Bildiğim şey, kadının yaptığı bu eylem sonrası adamın güven kazanıp konuşmaya devam etmesini izlemenin, kadını izlemekten daha zevkli olduğu. 

Tanrım! Nasıl bir gerginlik? Belinin hizasında duran kitapların üzerinde, sanki uzun zamandır sokağa çıkartılmayan köpeklerin, çimi parçalarcasına toprağa sürtünmeleri gibi dolanan ellerini izlemenin verdiği eğlenceyle adamın gerginliğide bana geçiyor bir anda. Sorduğu aptal soruları duymamaya başlarken, kendimi böyle bir adamla nasıl bağdaştırdığımı düşünmeden, bir anda işi aksatma pahasına da olsa sohbetlerinin sonunu beklerken buluyorum kendimi. Ayağını kadına doğru uzatışındaki o korkak erotizmi topuklarımda duyuyorum. Tırnaklarının arasını kitapların sayfalarıyla doldurarak elini bir sağ bir sol yaparken, o hamurdan yapılmış kağıtların dokusunu onun yerine ben hissediyorum. 

O aptal, git gide daha saçma sorular sorarak sohbetin sonunu getirmeye başlarken, farkında olmadan yaptığı hareketlerin tadını onun yerine ben çıkarıyorum, tıpkı porno izler gibi. 

O sırada, bir müşteriye bana sorduğu soruyu tekrarlatmama sebep olmama sebep olan bu kısa görüntüler, müşteriye verdiğim cevabın ardından, amerikan filmlerinde otobüsün arkasında 1 saniye önce gördüğün adamın, otobüs geçtikten sonra kaybolması gibi kayboluyor.

O yüzden, bende, elektriklerin kesilmesiyle sonuçlanan bir porno izleme seansımın sonrasında banyoda mastürbasyon yapmama sebep olan duyguyla bu yazıyı yazmış oluyorum. "Yayınla" tuşunun, spermli peçetemi denize yollayacak bir sifondan farkı ise hiç bir akılda soru işareti bırakmıyor.

Floşş.

0 yorumbik: