29 Nisan 2012 Pazar

Sanırım sevgilimin bardak altlığında Goya'nın resmi var.

Sanki hayatta bir düzen ve karmaşa aynı anda var ama kavrayamıyorum gibi geliyor bugünlerde. Sanki beni bu ana kadar sürükleyen her şey olması gerektiği gibi oldu ve bütün bu olanlar sanki uçan aptal bir sineğin iniş ve çıkışlarındaki kanat çırpışları gibi, gerektiği zamanlarda, gerekli yerlerde oldu gibi geliyor. Bu her şeyin sanki, fizik kurallarına uygun bir şekilde ilerleme algısı da f = m.a gibi denklemleri hayatıma uygulayabilecekmişim hissi yaratıyor. 

Ne kadar çalışırsam o kadar para alıyor, ne kadar boş zamanım varsa o kadar üretiyor, ne kadar çok seversem o kadar seviliyorum vesaire gibi orantılar kurarken buluyorum günün sonunda kendimi.

Saçma. 

İlk okul birinci sınıftan beri matematikten hep yüksek not alan, lisede buna bağlı olarak 2 yıl boyunca ağırlıklı olarak sayısal okuyan, üniversitede ise girebileceği en saçma ve bir o kadar tamamen sayısal olan Çevre Mühendisliğini tercih eden adamın, yani şu yazıyı yazan bireyin, şu sıralarda Alman Dili ve Edebiyatı bölümüne hazırlanıyor olması kadar saçma.

Bütün bu saçmalar da o düzen hissini bozuyor. O kaos, o düzensiz ve sorumsuzluk hissi, içimde bir özgürlük hissi yaratıyor. 

Zıttı olmadan oluşamayan bir olgu olduğunu söyledi ablam. Öyleymiş özgürlük. "Eğer bahsediyorsan, bir özgür olmama durumu söz konusu demektir" dedi. O da birinden okumuş. Adını hatırlamadığım.

Bir sürü insan bir sürü şey düşünmüş, bir sürü şey paylaşmış, belli kurallara sokmuş, kimisi kuralsızlık gibi bir kural bile koymuş, yapılan her şey yapılmış, dünyanın sonu gelmiş, üretim durmuş, tüketim başlamış, postmodernizm diye bir şey varmış, ne demek olduğunu bilmeyende sanki tanrı hissi yaratıyormuş.

Postmodernizm filan diyorum ama yemin ederim entel olmak istemiyorum. "Yemin eden" bir adam zaten ne kadar entel olur diye düşün mesela. Olamam yani. O varoş görmüş geçirmiş, o memur çocukluğu ne demekmiş, onu çok güzel tatmış, bellemiş, ne Fransız ne de İtalyan kolejinde, aksine Menemen Anadolu Lisesi diye bir yerde okumuş adam ne kadar entel olabilirse o kadar olabilirim.

O kendini bilme halinin verdiği rahatsızlık ve güldürü hali. Halini bilmek ve bunu değiştirememek, aciz ama bir taraftan da güçlü hissetmek. 

Annemin çaydanlığın sapı kırıldı kırılacak diye aynı anda hem sapından hemde benim asla tutamayacağım kadar sıcak ağzından tutması gereken ve  buna rağmen acımayan elleri kadar güçlü hissettiriyor.

Sakin ve deneyimli.

Büyüyorum. Büyüdükçe daha çok şey anlıyorum. Az okuyorum evet. Okusam çok daha şey anlayacağım ama sanırım biraz da cahilliğin verdiği mutluluğu tatmak istiyorum.

İstiyordum diyelim. (Hep beraber.)

Lakin bugünlerde , özellikle Foucault ya da Baudrillard, okuma isteği girdi içime. 

Hiç birinin Sartre okurken hissettiğim gibi hissettirmeyeceğini biliyorum gerçi.

Lakin basit bir çift bilinmeyen denklemdeki x iken, y olmuş durumdayım.

Büyümek de böyle bir şey.

23 Nisan 2012 Pazartesi

yumasına = uyumasına

yorgunluktan çıkan üretim bu kadar. pis kapitelizm. kapitel evet.