31 Mart 2015 Salı

Garip bir ülke, garip bir dünya, garip bir yıl, hatta garip bir yüzyıl. Bitmesini istemediğin bir blackout, Hollywood filmlerinden alışkın olduğun rehin alma görüntüleri, ölen insanların isimlerinin soluna konulan # sembolleri, kestirememezlikler, kafa karışıklıkları, garipsemeler, anlayamamalar, 140 karakterli açıklamalar, artan Arapça kelimeler...

Birbirine karışmış kültürel referans karmaşaları...

Neyseki rakı var. 25 yaşına gireli bir buçuk ay olmasına rağmen içimde yetiştirdiğim eski solcu amcayı daha fazla içimde tutamıyorum. Dünyayı kurtaramayacağımı doksanlarda sovyetlerin yıkılmasıyla değil, 13 gün boyunca kaldığım Bergama Çocuk Cezaevi'yle anlamamdaki usüle uygunsuzluk gibi, rakıyı ne bir peynir ne de bir mezeyle içiyorum şimdi. 

Pattern'lar yani Türkçe tam karşılığını veremediğim tekrarlanan motifler geliyor aklıma. Mesela Amerikalıların, yirmi yıl önce sırf uçakla ulaşım revaşta diye yüzlerce uçak kaçırmalı filmler çekmeleri gibi, Türkiye'de de seksenlerde sevgilileri cezaevinde olan çoğunluk için popstarların filan Hasret filan gibi şarkılar yapmasındaki benzerlik geliyor aklıma.

Etkileşim, birbirine çarpan ilişkiler, kollektif olarak bir şeyi anlama hali, 'we think the same thing at the same time' cümlesini şarkıya konu ettiren  o benzerlik...

Ama son onbeş yıl için böyle bir cümleyi, ya hala içindeyiz diye, yada çok hızlı değişiyor diye daha farklı zaman kapsüllerine koymayı denemediğimden tanımlayamaz oldum. Ya da 7 milyar insan olunca artık böyle bir benzerlikten bahsetmek azalıyor diye yada ben 1 kişi olarak 6.999.999.999 kişiden farklı hissettiğim yanılgısına düşüyorum diye de olabilir. 

Bilmiyorum. Postmoderizm böyle bir şey olsa gerek.

Analitik çalışan beynim sınıflandırma ve katagorilere koyma konusunda sıkıntı çektiğinde isyan ediyor. 

Mesela bir türk gencinin sırt çantasıyla dolaşırken oluşturduğu Into the Wild temalı bir instagram hesabında, vsco cam ile bezeli fotoğrafların altında Müslüm Gürses şarkısını gördüğümde oluşan katagorisizlik veya küme kesişmeleri beynimdeki sinir hücreleri arasındada hiç görülmemiş bağlantılar oluşmasına neden oluyor.

#intothewild yazıp yanına Müslüm Gürses dinlemem için öneride bulunurken, üreten varlığın kişiliğine dair bir fikrim oluşuyor ve ötesine geçmiyor. 

Yakınlık kuramıyorum.

Ve her yakınlık kuramayışımda, her o kollektif olandan ziyade 'bireye özgü' olanla karşı karşıya geldiğimde afallıyorum.

İşin komik tarafı, kollektif olana karşı da ayrı bir antipati gelişmiş olması bende. 

Sanırım dönemi özetleyen bu. 

Ortak paydalardan uzaklaşan, bireyselleşen ve birey olarak kendini varedebilme yollarını eskisinden çok daha rahat bir şekilde bulabilen, bu sayede kitlelere seslenmekten ziyade küme ve kümeciklere seslenebilen, buna razı olan, bununla idare edebilen, azıyla yetebilen varlıklar olmak.

Heralde bende bunun da ters tepmesinin sebebi, azıyla yetinemiyor olmam. 

Sanırım.