25 Temmuz 2012 Çarşamba

Ergenliğe veda partisi.

Neredeyse conta fabrikasındaki benzerleri kadar ses çıkararak çalışan vantilatörle serinlerken, gerçek anlamda ferahladığımı gürültü yüzünden anlayamadığım gibi, 4 yıllık bir bekleyiş sonrasında elde ettiğim başarı ve bu başarıyla beraber gelen seçimlerden kaynaklanan belirsizlik yüzünden, mutlu muyum değil miyim anlayamıyorum bu günlerde.

Biraz daha açık olayım: 22 yaşımda tam ortasında, 3 yıldan sonra tekrar ÖSS tercihi yapıyorum.

Ve bu durum, "geç" kalmışlık hissiyle beraber, kendi adına ve kendi başına verdiğin, hayatındaki o ilk mantıklı kararın getirdiği "kaderini" yönlendirebilme hissi sayesinde, hormonsal olarak atlattığın ama duygusal olarak atlatamadığın ergenliğini, mjölnir'le vurmuşsun gibi, saniyeler içinde yok ediyormuşsun gibi hissetmene sebep oluyor.

Kullanıcısı olan tanrı gibi güçlü görünen o garip çekici kullandıktan sonra, ergenliğinden arta kalanlara bakmak, tadı çok güzel olmasa da açlığını bastıran yemekten arta kalanları, parmak ucunu yalayarak  yapıştırdıktan sonra, ağzına atma çabana benzer bir çabaya itiyor insanı. Önceleri "aldığın kararların sonuçları" adlı tablolara bakmaya çabalasan bile görmeni engelleyen o ergenliğin cinsel arzulardan oluşan sisinin yerini, şimdi sigara dumanları kaplamaya başlıyor. Ama bunaltıcı yaz sıcağı yüzünden açtığın pencereler yüzünden, yıllar boyu dağılmayan o sislerin aksine, sigara dumanları saniyeler içinde dağılıyor.



Biraz daha sorumsuz, biraz daha umursamaz olmak, bilmemek, cahil kalmak da bir yol. Kimse elimden almış değil bu seçeneği. Ama ister kova burcunun etkisi olsun, ister beynimdeki saçma kimyasalların etkileşiminden, o ikinci seçeneğin var olduğunu bilecek kadar rahatsız edici derecede "bilmeyi" istiyorum.

Örneğin ileride yüksek lisans yapabilmek için 4 yıl boyunca not ortalamamı hep yüksekte tutmam gerektiğini, Alman Dili ve Edebiyatı yerine Amerikan Kültürü ve Edebiyatında okursam daha rahat iş bulabileceğimi, Alman Dilinde okurken neleri göreceğimi, Amerikan Kültüründe okurken neleri göreceğimi, nasıl hocalarla ne gibi şeylerle karşılaşacağımı veya ikisini de eşit derecede istediğimi, ikisinden de eşit derecede zevk alabileceğim yanlar olabileceğini biliyorum şimdiden. 

Ama bu bekleyiş, bu belirsizlik, bu iki "eşitlik" yüzünden doğan ikilem, ne doğru düzgün yazı yazmama, ne doğru düzgün konuşmama, ne de doğru düzgün sevmeme izin veriyor. Bu birbirlerine iki zıt kutuplar olamayacak kadar benzerken bir taraftan da aynı kutuplar olamayacak kadar farklı olan iki şey, beynimin içinde sırayla dönüyor sürekli. Ve nasıl bir atomun iki elektronundan birini verirken hangisi olacağı konusunda söz hakkı yoksa, benimde şu anda bu iki tercihten hangisinin olacağı konusunda söz hakkım olmadığı gerçeği, gece vakti arabaya son anda bakan kedinin iki gözü gibi kendini gösteriyor.

Azıcık korkutuyor.

Sonuçların bir kaç hafta sonra açıklanmasına kadar geçecek süre boyunca, ipleri, tesadüfün, şansın, kaderin, kısmetin yada her ne haltsa onun eline bırakmak ise, (büyük laflar, küçük insanların küçük sorunları söz konusu olduğu zaman kullanılma eğiliminde olduğundan abartmak istemiyorum. O yüzden bu uyuzluğa eş duyguyu ne yaratırdı, biraz susup onu düşünüp bulmak için açtığım parantezi kapatıyorum şimdi.) sanki kedimi tanımadığım bir veterinere bir kaç günlüğüne bırakmak kadar sinirlerimi bozuyor.

Sonuç olarak tesadüfe devrettikten sonra boşta kalan elim, tutunacak bir şey arıyor. Benim durumumda, tutunacağım şey, bir yere yerleşeceğim garantisi oluyor. (Veterinerin kediyi öldürmeme garantisi) Striptiz yapacak kadar eğlenceli olmasa da güzel bir direk bu garanti. Etrafında iki tur atıp gelicem bir kaç aya.