6 Mart 2013 Çarşamba

Artan zamandan kalan.

Hayatımın buz kadar katı ve net bir halde ilerlediği şu dönemde, bir anda, gece yatarken, bir kemanın iki yayından çıkan iki nota arasında her şey bulanıklaştı. Uyurken kabusa dalmak gibi, yada banyoda doldurduğun küvetteki nefesini tutma denemelerinde, o son ana ulaştığında gelen netlik anı gibi, ufak, çok ufak ama sudan kafanı çıkarttıracak kadar kuvvetli bir dürtüyle bilgisayarın başına geçtim. 

Bana verilen, bu vücuda yüklenen zamanı gördüm. 70 yıl? Belki şansızsam babamın yılları kadar yaşarım diye düşündüm. 35 yıl. Hiç bir şey yapmadan, biri şu anda bunları yazacak, diğeri diğer kardeşlerinden iki saat dilimi uzaklıkta bir enlemde İngilizce öğrenmeye çalışacak, diğeri 1 meridyen ötede, en son girdiği sınavın sonuçların sonuçlarını bekleyecek 3 çocuk, bu 3 çocuğun başına da onunla ilk tanıştıkları yerden ancak 45 kilometre öteye kadar taşınabilen ve orada şimdi başka bir erkeğin tenine dokunarak uyuyan bir kadın, bir anne bırakarak ölecek olan babam kadar yaşamak. Babam gibi yaşamak... Doğduğu gün ona bu geleceği söylense gene de aynı hayatı yaşardı diye düşündüm sonra. Belki seçme şansı olmadığından, belki umursamadığından,  ama daha çok, bunun onun için güzel bir gelecek olduğunu düşündüğünden yapardı sanırım. Bütün herkesin yaptığı gibi...


İsmi, anısı, ruhu, yani toplamda ona dair olan her şey, torunlarının, bir fotoğrafa bakıp "bu da dedemmiş" demesinden öteye gecemeyeceğini bilse dahi yapardı. 

Peki "Bu hayata ne bir çocuk getirmek isteyen, ne de istese yapabilme yetisine sahip olmayan, sen öldükten sonra adını küfürle anmamasının tek sebebi cahilliğini suçlayabilmesi olan bir çocuk doğuracaksın" deseler gene de döller miydi annemi?

Hayır cevabını alabilmeyi isterdim. 

Zamanda geri gidip, kendi ağzımla, science fiction'larda zamandan silinmeme sebep olacak bir cümleyle intihar edebilsem, dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Back to the Future'daki çocuğun fotoğraflardan silinmemek için bu kadar uğraştıktan sonra istediği sonuca ulaştığındaki kadar hem de. Onun anne babasının öpüştüklerini gördüğü anda hissettiklerini, ben babamın beni annemin rahmine gönderdiği gün yanlışlıkla dışarı boşalmasını gördüğümde yaşardım belki.

Kaçınılmaz, ertelenemez ve değiştirilemez bir gerçekle var olmak, bana bir çok şeyden fazla acı veriyor. Asıl mesele bu.  Benim için ölüm şu an ne şiirsel, ne içinde bir güzellik barındırıyor ne de korkutucu. Tek hissettirdiği şey tiksinti. Böyle bir kaderle doğmuş olmak, üzücü yada sevinç verici bir olay değil, sadece mide bulandırıcı. 

Kusmamak için yataktan kalktım, ne bu aptal bedenin bana çektirdiği diş ağrısı, ne de içine sıçıldığım İzmir'in havasının parmaklarımdaki kanı soğutması, buraya, masanın başına geçmeme engel olamadı. 

Şimdilik. 

Öldükten sonra börtü böceğin soluyabileceği bilmem kaç bin gaza bölünüp, "bütün geçmişlerimizin ruhlarıyla" karışacağım düşüncesi, ya da benzer şekilde beyazdan başka rengin hakim olmadığı cennet denilen bir yerde beyaz giyinen esmer insanlarla, bana verilecek üç beş orospu kadınla sonsuza kadar yaşayacağım düşüncesi... Hiç birinin içinde bir iyi niyet, bir rahatlatıcı etki göremiyorum. Gözümün önüne iki kadavranın şişmiş ama aynı zamanda sarkmış derisinden bant geçirmişler gibi, nereye baksam o çürüğün kokusunu ve rengini görüyorum. 

Dünyada yalnızca bir kaç yerde o koku ve o renk araya karışıyor. 

İlki bilinçsiz, kapkaranlık, ağır kokulu orgazmda,

ikincisi kitap kapaklarında.

Orgazmdan ziyade, adımı o kitap kapaklarından birinde görme fikri mide bulandırıcı olmaktan çıkıp, tanıdık gelmeye başlıyor.  Ama her bulanık şeyin eninde sonunda netleşmesi gibi bu yazı da bu konuyu netleştiriyor. Shakespeare gibi iddialı, Homer kadar yetenekli, Alan Ball kadar şanslı değilim. Olamam.

Gerçek bu. En özetiyle en azından. Belki bu tiksintimin sebebini açıklamak için beni diğer yaşıtlarımla benzer kılan binlerce şeyi de sayabilirdim ancak bu yazı daha "yaşıtlarımın yazacakları" gibi diye bunları yazmayı uygun buldum.

Aslına bakarsanız bütün yazının tek sebebi, dün gece boynu tutulan sevgilimle bu gece de sevişememiş olmamdı.

Ötesi yok.

0 yorumbik: